top of page

Kırgın insanlar da başkalarını kırıyor...

Güncelleme tarihi: 30 Oca 2021

2. Dünya Savaşı’nda yaşanan korkunç zulümlere başka bir perspektiften bakıyoruz Paris’ten Çiçekler ’de. Sarah yine usta kalemiyle hünerlerini sergiliyor ve derinden etkiliyor bizi. Tarihi kurgunun yanı sıra romanda yaşanılanların bir zamanlar gerçek olması hakikaten acıklı. Yazarın diğer romanlarında olduğu gibi olaylar çift zamanlı olarak aktarılıyor. Böylelikle insanda merak uyandıran kitap aynı zamanda sürükleyici oluyor.


Kitap hafıza kaybı geçiren Caroline’nın kendi içinde verdiği savaşla başlıyor. Yazar etkileyici bir giriş yaptıktan sonra bizi geçmişe yani 4 Eylül 1943’e götürüyor. Nazilerin yaptığı zulümlerin başlangıcına Paris'te denk geliyoruz böylece. Güzel kızı Cosi ve babasıyla yaşayan Celine’in hayatına şahit oluyoruz. Celine eşini kaybeden bekar bir kadınken bir Nazi subayının ona bela olmasıyla başlıyor asıl olaylar. Oldukça ünlü bir çiçekçiyken üstelik Fransız bir soy ismine sahipken babasının kökeninin Yahudi olduğu ortaya çıkmış, dükkânı talan edilmiş ve herkesin göreceği şekilde sarı yıldızla işaretlenmişti. Celine için asıl mücadele bundan sonra başlıyordu.

"Kötülüğün pusuda beklediği bir yeri sevmek zordur."


Roman bir süre Celine ve ailesinin hikâyesiyle devam ederken Sarah Jio’nun her zaman yaptığı gibi hikâye en güzel yerinde yarım kalıyor. Böyle olunca şüphesiz kitabı bırakamıyorsunuz ve akıcı bir şekilde olaylar devam ediyor.


Hafıza kaybı geçiren Caroline’nın kendini bulma arayışları aynı zamanda kendini hatırlamak istememesi ile ikilemde kalmalarına tanık oluyoruz. Yalnız yaşadığı evinde daha hiçbir şey bilmiyorken bulduğu mektuplarla kitabı okuması daha zevkli hale geliyor. Sarah’ın yazdığı kitaplar zaten insanı hiçbir zaman yormaz her zaman dinginlik verir. Yalın anlatımıyla yazdığı romanlar okuyucu için adeta bir dinlenme yeridir. Diğer kitaplarında da olduğu gibi burada da sık sık mektuplara yer veriyor. Bana göre bu, okuyucunun ruh halini değiştirip daha duygusal bir hale getiriyor. Biz kitabı okumaya devam ettikçe Celine’in hikâyesinin yanı sıra Caroline’nın da hikâyesini merak ediyoruz.


Caroline’nın Victor adında bir erkek arkadaşı oluyor ama daha sonra anlıyoruz ki Victor onun için sıradan biri değil, geçmişindeki en önemli kişilerden biri. Caroline geçmişini hatırlamadan Victor’la ilişkisine devam ederken gizli mektupları bulmaya devam ediyor. Biz de geçmiş zamana giderek Celine’in yaşadıklarına dönüyoruz. Nazilerin baskılarının yanı sıra ona kafayı takan subayın da tehditlerine maruz kalıyor Celine. Aynı zamanda Celine’in polis olan bir sevgilisi var ama o da gizli göreve çağrılıyor. Celine bu yüzden hayatta kalmak için ailesine bir şey olmaması için tek başına mücadele vermeye başlıyor. Hayatta kalmaları için tek yapabilecekleri kaçmak oluyor fakat Celine’in babası yakalanıp toplama kampına gönderiliyor. Ona kafayı takan subay ise Celine’i kaçırıyor, evine hapsediyor. Celine’in küçük kızı Cosi ise Nazilerin elinden kaçmayı başarıyor ve annesini kaçıran subayı takip ediyor. Asıl vahşet, çaresizlik bundan sonra başlıyor. Eve girerlerken Cosi annesine gizlice görünüyor ve subayın boş anına denk gelip eve gizlice giriyor. Subay evden çıktıktan sonra Celine kızını saklamayı başarıyor. Artık günler esaret altında subayın Celine’e tecavüz ve işkence etmesiyle geçiyor. Celine ve Cosi için ıstırap dolu günler olsa da aralarındaki sevgi onları hiçbir zaman umutsuzluğa düşürmüyor. Her zaman hayal kuruyorlar. Cosi’nin evinde gizli yaşadığından subayın hiçbir zaman haberi olmuyor. Günler geçtikçe Celine’in karnı büyümeye başlıyor ve hamile olduğunu anlıyor. Subay erkek evladının olması hayaliyle Celine’e işkence etmeyi bırakıyor.




"Hepimiz , her şey değişmişken , hiçbir şey değişmemiş gibi yaptık."

Caroline’ a gelecek olursak günleri Victor ile geçmişini hatırlamaya çalışmakla geçiyor. Yavaş yavaş hafızası gelip giderken bir yandan da mektupların sırrını çözmeye çalışıyor.


Kitabın finalinde ise ilk önce Victor’u hatırlayan Caroline’nın yenileyen acısını görüyoruz. Geçmişte kızıyla beraber kocasını yalnız bırakıp dışarı çıkan Caroline döndüğünde kızının öldüğünü öğreniyor. Kızının ölümünün sebebini babasının yani Victor’un sorumsuzluğu olarak düşünen Caroline, Victor’u affetmiyor ve ayrılıyorlar. Yaşadığı şehirden ayrılan Caroline’nin hayatına yıllar sonra Victor tekrar giriyor. Victor kendini affettirmek için dönüyor ama Caroline’nın hafıza kaybı işlerin seyrini değiştiriyor. Sonunda her şeyi hatırlayan Caroline Victor’u affediyor ve barışıyorlar. Diğer tarafta Celine’in doğumunun yaklaştığı zamana gidiyoruz. O zamanlar Nazi işgalleri son buluyor ve subay intihar ediyor. Celine’in sevgilisi Luc ise her yerde onu arıyor. Celine tam bulunmak üzereyken doğumu başlıyor. Luc onu bulduğunda ne yazık ki Celine hayatını kaybetmiş oluyor. Bundan sonrasında Coli’ye Luc babalık ediyor. Mektuplardaki sırrı çözen Caroline, Coli’yi çok yakınında bulmuştur. Hâlâ hayatta olan Coli ile tanışma fırsatı bulur.

Sarah Jio her zaman yaptığı gibi kitabın sonlarında geçmişteki sırları açığa çıkardı. Kitabı okurken gerçekten çok etkilendim bunun yanı sıra Celine'in tam kurtulmuşken ölmesine çok üzülmüştüm. Sarah Jio’nun anlatımına alışkın olduğum için okudukça olayların nasıl ilerleyeceğini tahmin edebiliyordum. Böyle olsa da kitabı okurken hiç sıkılmadım çok sürükleyici geldi bana. Ayrıca anılar arası yolculuğun en iyi yazarlarından biri kesinlikle Sarah Jio’dur. Karakterlerini o kadar içten yazıyor ki etkilenmemek elde değil. Celine’nin yaşadığı acıları, zorlukları okurken aynı zamanda Caroline’nın da arada kalışlarına şahit olduk.

Son olarak;

"Sanırım içimizdeki en iyiyi çıkarmak için en kötü şeyi yaşamak gerekiyor."
59 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Biricik umudum bu, belki zayıf bir umut, ama umutsuzluğa yeğlerim.

H.G Wells modern bilim kurgunun babası. Gelecekle ilgili tahminlerinin çoğu, sonraki yıllarda gerçekleşti ki, ona bazen "Fütürizmin Babası" denildi. Birçok yazara ve sinemaya esin kaynağı olmuş kitapl

Yazı: Blog2_Post
bottom of page